Lokman Hekim Van Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Halil Başel, 20 yılda yaptığı 300 glomus tümörü ameliyatı ile dünyada bu alanda birinci sırada yer alıyor. Başel, 32 yıllık hekim ve 24 yıldır kalp ve damar cerrahisi uzmanı olduğunu ifade ederek, 20 yıldır Van’da hizmet verdiğini söyledi. Geçmişte çok göremedikleri, tanı koyamadıkları birçok hastalığa artık hem tanı koyup hem tedavi uyguladıklarının altını çizen Başel, “Glomus tümörü de çok ender görülen bir tümör. Bir hekim hayatında 1 veya 2 tane görebiliyor ve birçok meslektaşımız da bunun tedavisini yapmak istemiyor. Küçük tümörler rahatlıkla çıkarılabiliyor ama büyük tümörler çok tecrübe gerektiren tümörler. Vücudun birçok yerinde olan bu tümörleri, yüksek rakımlı yerlerde oksijen basıncının düşük olmasının tetiklediği iddia ediliyor. Bir de genetik olan hastalarda sık görülüyor. O yüzden özellikle iki taraflı glomus tümörü olan hastalarda buna dikkat etmek gerekiyor” dedi.
Küçük tümörlerin; hastanın kulak burun boğaz uzmanına gittiğinde veya diğer branşlarda tiroit ile ilgili tetkik veya ultrason istendiğinde tesadüfen bulunduğunu belirten Başel, “Büyük tümörlerde ise ses kısıklığı, işitme ve denge ile ilgili problemler, yutma güçlüğü ve kitle hissi oluşuyor. Tanıyı genelde ultrason, BT anjio veya MR testleri ile koyuyoruz. Burada en çok dikkat etmemiz gereken şey, glomus tümöründe biyopsi yapmamaktır. Eğer hekim glomus tümörü düşünüyorsa; çok kanayan bir tümör olduğu için acil ameliyat gerekebilir ve biyopsi sırasında damar zedelenebilir. Bizim en çok gördüğümüz hatalardan birisi biyopsi yapılması. Bu ciddi bir sıkıntıdır” ifadelerini kullandı.
Glomus tümörünün çok ender görülen bir tümör olduğunu ve yüksek rakımlı yerlerde daha çok görüldüğünün altını çizen Başel, “Bayanlarda erkeklere göre 5 kat daha fazla görülen bu tümör, yüksek rakım nedeniyle Van, Hakkari, Bitlis ve Ağrı’da daha fazla görülüyor. Dolayısıyla Van’da yaşadığımız için bu tümörlere çok denk geliyoruz. 20 yıldır bu tümörlerin ameliyatını yapmaktayız. İlk başlarda çok fazla hastamız olmuyordu. Sadece Vanlı hastalara hizmet veriyorduk. Vanlı hastalar da, riskli ameliyat olduğu için çoğu il dışına gidiyordu. Ancak daha sonra çok yapmaya başlayınca ulusal basında haber yapmaya karar verdik. Baktık ki insanlar bu hastalıktan dolayı ciddi mağduriyetler yaşamaktalar. Hekimlerimizin bir kısmı ‘ameliyat olamaz, bu çıkarılamaz’ diye hastayı direk radyoterapiye gönderiyor. Ancak radyoterapiye rağmen tümör tekrar büyüyebiliyor. Radyoterapi alınca da hastanın ameliyat şansı kalmıyor. Bunun yanında radyoterapiye bağlı hastada ses kısıklığı, yutma güçlüğü gibi problemle oluyor” diye konuştu.
Türkiye’nin yanı sıra yurt dışından da hastaların Van’a gelmeye başladığını vurgulayan Dr. Başel, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Şu anda yaklaşık 300 vakalık bir serimiz oldu. Dünyada en fazla vaka serisi 120 civarında olup bizim dünyadaki bu rakamın nerdeyse üç katı vakamız oldu. Sonuçlar da çok iyi. Şu ana kadar nükseden hastamız olmadı. Sadece bir hastamızda 3 yıl sonra farklı bir yerde glomus tümörü gelişti. 300 hasta içerisindeki bunların büyük kısmı başka yerde dokunulmayan, ‘masada kalır, felç olur, ciddi komplikasyonlar gelişir’ denilen hastalar. Sonuçlarımız iyi olunca, hastalar daha önce ameliyat olmuş hastalara ulaşıyorlar ve birbirleriyle iletişime geçiyorlar. Geldiğimiz noktada da bir hekimin meslek hayatı boyunca göreceği vakayı biz bir haftada görmeye başladık. Tabi glomus tümörlerinde tanı konur konmaz direk cerrahi tedavinin planlanması gerekir. Çünkü beklemek hastaya hiçbir şey kazandırmadığı gibi, tümör büyüdüğü zaman hem hekim hem hasta açısından riskler artmaktadır. Bununla ilgili çok hatıralarımız oldu. Diyarbakır’dan bir hasta geldi. Doktor 3 yıl takip etmiş, üç yılın sonunda artık bu ameliyatla çıkarılamaz demiş. Bu bize geldi ve biz bunu haber yaptık. Yani tanı konur konmaz cerrahi düşünmek lazım. Eğer cerrahi olamayacak bir durum var ise o zaman diğer tedavi yöntemlerine hastayı yönlendirmek lazım. Özellikle glomus karotikumda şu ana kadar çıkaramadığımız olmadı.”
Van’da 20 yıl önce ilk hastayı görünce onu başka yere sevk ettiklerini dile getiren Dr. Başel, daha sonra hastaların üst üste gelmesi ile birlikte bunun tedavisine başladıklarını söyledi. Bölge insanının maddi imkanlar nedeniyle batıya gitmelerinin zor olduğuna dikkat çeken Başel, “İnsanlar başka yerlere gidemiyordu. Van’dan git demek kolay bir şey değildi. Bunun üzerine daha detaylı araştırmasını yaptıktan sonra ilk tümör ameliyatını yaptık ama üç gün uyku uyumadık. Çok stresli bir ameliyattı. Ondan sonra yaptıkça tecrübelendik. Şu anda artık öyle oluyor ki; hasta geliyor, aynı gün ameliyatını yapıyoruz ve taburcu ediyoruz. Hatta il dışından gelen hastalara, ‘dönüş biletinizi alın öyle gelin’ diyorum. Bazen hastalar dönüş bileti almıyorlar ve birkaç kez hastalara neden almadınız diye sorduğumda; ‘Hocam; Bursa’da, İstanbul’da, Ankara’da, masada kalır denilen hastayı siz dönüş bileti de alın diyorsunuz. Ama biz nasıl döneceğimizi bilmediğimizden dönüş bileti almadık’ diyorlar. Yani o kadar sıradan bir ameliyat haline geldi ki, artık hastayla bir ön görüşme yapıp geldiği gün bile ameliyatını yapıyoruz ve birkaç gün sonra taburcu ediyoruz” dedi.
Van’ı glomus merkezi haline getirdiklerine vurgu yapan Başel, “Van’da 20 yıldır bu ameliyatları yapa yapa şu anda literatür bilgisi olarak dünyada bizim yaptığımız ameliyat kadar ameliyat yapan bir merkez yok. Van’ı bu konuda Türkiye’de merkez konumuna getirdik. Şu anda glomüs tümörü deyince herkes Van’da arayışa geçiyor. Arama motorlarında da Van ilk sırada yer alıyor. Eskiden Van’a gelmemek için çok bahaneler üretiyorlardı, şimdi Allah’a şükür yapmıyorlar. Bu noktada da en iyi referans hastadır. Hasta sayısı çok fazla olduğu için ve çok fazla insan bu işten fayda gördüğü için tereddüt etmeden rahatlıkla geliyorlar” ifadelerini kullandı.
Mesleğini daha büyük merkezlerde, daha iyi şartlarda icra etme yerine Van ve bölge halkına hizmet etmeyi tercih ettiğine dikkat çeken Dr. Başel, sözlerine şöyle devam etti: “Glomus tümörü ameliyatını bir kalp damar cerrahinin yapması en doğru şey. Çünkü şahdamarının komşuluğunda yer alıyor ve damarla ilgili komplikasyon gelişmesi çok yüksek. Tabi hastayı batıya sevk etmek kolay olabilir. Bu bir seçenekti ama bölge insanının çoğu fakir insanlar olduğu için giden oluyor gidemeyen oluyor. Ayrıca bölgede de çok gözüken bir hastalık. Dolayısıyla bunu bizim yapmamız gerektiğine karar verdik ve böyle bir yola girdik. Ayrıca hekimlerin de ekserisi, riskleri yüksek olduğu için ve daha sonradan komplikasyonlarla uğraşmamak için bu tür tedavileri pek yapmıyor. Yapan da ekonomik anlamda çok yüksek ücretler istiyor. Bölge insanı mağdur olmasın ve madem buradayız onlara burada faydamız olsun diye böyle bir yola girdik. Allah’a şükür hastalarımız da bize güven duydular. Biz de Van’ı Türkiye’de glomus merkezi yapma yoluna girdik ve onu da başardık diye düşünüyorum.” İHA