Halk arasında ”saman nezlesi” olarak bilinen, burun mukozasının alerjenlere bağlı inflamasyonu olan alerjik rinit erişkinlerin yüzde 10 – 30’unu, çocukların ise yüzde 10 – 40’ını etkiliyor. Tedavi edilmezse hastaların yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor; yorgunluk, halsizlik, sinirlilik ve konsantrasyon bozukluğuna, zaman zaman da alerjik astım krizlerine yol açabiliyor.
Alerjik rinitin genellikle polen, ev tozu akarı, küf ve hayvan tüyleri gibi alerjenlerle temas sonrası ortaya çıktığına dikkat çeken Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Filiz Gülüstan “Alerjik rinit kendiliğinden geçebilecek bir hastalık değildir.
Hastalığın kesin bir tedavisi henüz olmadığı için alerjenlerden uzak durmak, tedavinin temelini oluşturur. Tedavide hedefimiz hastalığı kontrol altında tutarak kişinin kaliteli yaşam sürmesine olanak sağlamaktır,” diyor.
Yapılan çalışmalar, ülkemizde son 10 yılda alerjik rinitin giderek arttığını ortaya koyuyor. Bu artıştaki temel nedenin ise iklim değişikliği olduğu düşünülüyor; yüksek sıcaklıklar, artan ısı dalgaları, hava kirliliği artışı, kentleşme ve sanayileşmenin artışı burun içinde yer alan mukozadaki koruyucu bariyeri tahrip ederek kişileri alerjenlere daha duyarlı hale getiriyor.
Alerjik rinit her yaş grubunu etkilese de 2 yaşından küçük çocuklarda nadir görülüyor, çünkü vücudun birkaç yıl alerjene maruz kalması gerekiyor. Çoğu hastada semptomlar 20 yaşından önce ortaya çıkıyor.
Küfler, ev tozları veya yabani ot polenlerinin artmasına paralel olarak semptomların da arttığını aktaran Doç. Dr. Filiz Gülüstan “Alerjen maddeyle ilk karşılaştığımızda savunma sistemimiz alerjeni düşman olarak kodlar, yani bu maddeye karşı hassasiyet gösterir. Sonraki karşılaşmada ise düşmanı tanır ve normalde vermesi gereken yanıttan çok daha şiddetli bir yanıt verir.
Böylece burun akıntısı, sulu ve kaşıntılı kırmızı gözler, hapşırma nöbetleri, öksürme, kaşıntılı ve şiş burun, gözlerin altında koyu halkalar gibi alerjik rinit bulguları ortaya çıkar” diyor.
Bu belirtiler hayatı tehdit edici olmasa da dikkat dağınıklığı ve uyku problemlerine neden olabiliyor; hastaların yaş gruplarına göre okul veya çalışma performansları ile yaşam kalitelerini olumsuz etkiliyor.
Belirtileri benzer olduğundan alerjik rinit ve soğuk algınlığı çoğu zaman birbiriyle karıştırılıyor. Ancak alerjik rinit enfeksiyöz bir hastalık değilken, soğuk algınlığında genellikle bir viral etken, mikroorganizma bulunuyor.
Soğuk algınlığında çoğunlukla hastada ateş gelişirken ve 2 – 5 gün içinde şikayetler gerilerken, alerjik rinitte ateşe rastlanmıyor ve şikayetler azalmıyor, aksine artarak tekrar ortaya çıkıyor.
Tüm bunların etraflıca değerlendirilmesi için hastalığın geçmesini beklemek yerine Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı veya Alerji, İmmünoloji Uzmanı olan bir hekime başvurmak gerekiyor.
Alerjik rinitin henüz kesin bir tedavisinin olmadığını belirten Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Filiz Gülüstan “Tedavideki ilk aşama mümkünse alerjen maddeyi tespit edip, bu alerjenden korunmaktır.
Buna ek olarak antihistaminik dediğimiz ilaçlar ve burun spreyleri ilk basamak tedavide sıklıkla kullandığımız ilaçlardır,” diyor.
Bu tedavilerden fayda sağlamayan hastalara ise aşı tedavileri uygulanabiliyor.
Bazı önlemlerle semptomların hafifleterek daha konforlu bir yaşam sürmenin mümkün olduğuna işaret eden Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Filiz Gülüstan, bu doğrultuda alınabilecek önlemleri şöyle sıralıyor: