Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla sıklıkta görülen ve oldukça ağrılı bir hastalık oluşmasına sebep olan, safra kesesi taşı hakkında Genel Cerrahi Uzm. Dr. Nihat Gülaydın hocamızdan bilgiler aldık.
Vücudumuzda safra kesesi taşları nasıl oluşuyor? Safra kesesi nasıl tedavi ediliyor? Ameliyat süreci ve daha birçok soruyu uzman doktorumuz cevapladı.
Genel cerrahinin sık yaptığı ameliyatlar grubunda olan safra kesesi ameliyatları, halkın da büyük konu ettiği bir alan. Biliyorsunuz, vücut içi böbrek taşları Yonga taş oluşabiliyor, böbrek taşı olabiliyor. Vücudun salgı yapan birçok organlarında taşlar görebiliyoruz. Tabii hepsinin kendilerine göre sebepleri var. Ancak tam anlamıyla söylersek, safra kesesi taşlarının neden oluştuğuna dair net bir cevap yok. Ama bununla ilgili teoriler var.
En güçlü teori de bir safra içerisinde yani kesenin içerisinde bir mikrobik odağın, bakterinin üzerinde gelişen bir süreç şeklinde. Yani bir odak var, onun üzerinde safrayı oluşturan safra tuzları var. Bunu şöyle düşünebiliriz örneğin nasıl Pamukkale’de travertenler var, o akarsuyun özelliğinden dolayı oluşan bir şey. İçerisinde minerallerden kaynaklı. Safra içinde de safra tuzları var.
Bunlar bir odak üzerinde, neden olduğu çok bilinmeyen bir mekanizmayla bir odak üzerinde yavaş yavaş o tuzların birikmesi neticesinde, işte önce çamur sonra taşlaşma şeklinde süreç başlatıyorlar. Bu şekilde kabul ediliyor.
Tabi bunun dışında, genetik yönü de olan bir şey. Klasik bir bilgi olarak beş eş diye tanımladığımız bir şey var. Safra kesesi taş oluşumunu beş grup oluşturuyor. 50 yaşını doldurmuş olmak, kadın olmak, sarışın olmak, çok doğurmuş olmak, bir de aileden gelen genetik faktörler. Bu tür bir şey de var, safra kesesi taşlarında. Bu tür bağlantılı bir oluşum mekanizma açısından, yaşla ilgisi, cinsiyetle ilgisi, doğurganlıkla ilgisi gibi nedenleri de var. Sebep sonuç ilişkisinin kurulamadığı, bu yönleri de var. Doğum yapmış kadınlarda erkeklere göre üç kat daha fazla görülüyor, safra kesesi taşları.
Safra kesesi, safra yollarına bağlı bir organ. Bunu aslında birçok hastamız bilir. Safra kesesinin aslında batındaki konumunu insanların çoğu bilir. Karaciğerin hemen altında ırk kesesi dediğimiz. Hani hayvanlarda kurban bayramlarında kesip attığımız şeydir o. Çok bulaşmasını istemeyiz o safranın acı özelliğinden. Safra kesesi, karaciğerden yapılan safranın, safra yolları ile bağırsağa attığı safraya bağlı bir bölüm. Safra ağının bir parçası bir anlamda da.
Safra kesesinde taş oluştuktan sonra kanallarda tıkanmalara sebep olabiliyor. Gerek safra kesesinin yola bağlandığı yerde, gerek ön kısımda biraz dardır, anatomik olarak, orayı tıkaması suretiyle ağrı yapar. Bunu böbrek taşı ağrısına benzetebiliriz. Nasıl idrar yolları tıkanıp ağrı yapıyorsa burada da aynı mekanizmayla ağrı yapar. Genelde hastalar bize ağrı ile müracaat ederler, karnın sağ üst, kadran dediğimiz yerde, kaburga altında bir ağrı ile gelir, genelde.
Safra kesesi taşı tedavi edilmezse ağrıya ilâveten de tıkanma ve hemen akabinde bir iltihaba da sebep olabilir. Yani safra kesesi iltihabı ile devam eden bir süreci başlatabilir. O daha ağrının belirgin olmasını, beraberinde ateş gibi enfeksiyon bulgularının, bulantı, kusma enfeksiyon oluşu dediğimiz, ateş gibi, titremeler gibi bulantı ve kusmanın beraber olduğu klinik bir tabloya dönüşebilir.
Yani bir kuru ağrı şeklinde olabilir, böbrek taşı gibi düşünün. Bir de bunun dışında iltihabın da geliştiği bir tablo ile hasta gelebilir. Bunlar birbirinden farklı şeyler aslında. İşte iltihap ilave olduğunda biraz daha sıkıntılı bir tablo oluyor haliyle. Çünkü o iltahap safra kesesinde cerahat birikmesine delinmeye sebep olabiliyor. Bunlar da hayatiyet arz edebiliyor. Bazen de vücut onu hapsedebiliyor.
Kapalı apseler haline dönüşebilir. Ama her halükârda apse gelişmesi, peşinden kangren gelişmesi ciddi tablolara sebep olabiliyor. Tabi bunun bilinmesi gerekiyor. Safra kesesi ağrısı kuru bir ağrı ile atlatılan bir şey değil. Bazen çok ciddi klinik tablolara, hastanın hayatını tehdit eden tablolara dönüşebiliyor.
Halk arasında taş yola düştü gibi bir kavramsal algı vardır. Zamanla yerleşmiş bir terim. Bu safra kesesindeki taşlar, büyüklüğü ile de ilgili olmak üzere yola düşebiliyorlar. Yolda az önce tarif ettiğim bir kalem ucu gibi dar bölgeye, attığı nokta dar olduğu için o küçük taşlar oraya gelip takılabiliyorlar ve önünü kapatarak, farklı klinik tablolara sebep olabiliyorlar.
Yani saydığım bu tablolardan daha farklı, ekstra klinik tablolara sebep olabiliyor. Bunlar o bölgede ağrı yapabilir ama hemen onun dışında, pankreatif dediğimiz bir tabloya sebep olabilir. Pankreas bezinin iltihabına sebep olabilir. Sarılık gelişebilir hastalarda, karaciğer enzimlerinde ciddi bir yıkıma bağlı yükselme olur.
Dolayısıyla aslında safra kesesi, boyutunda hiç istenmeyecek tablolara sebep olabilir. O açıdan safra kesesi taşları önemli bir konudur. Genel cerrahi uzmanlığı alanı içerisinde ve en sık yaptığımız ameliyatlar programında yer alır.
Safra kesesi taş oluşum mekanizması tam olarak bilinmiyor aslında. Ama genel pratiğimizde, tıbbı literatürde safra kesesi taşı oluştuktan sonra yok olma oranı çok düşük oranlarda. O yüzden bizim bu yönde beklentimiz yok, safra kesesi taşı erir, onun için tedavi etmeyelim ya da bekleyelim gibi bir yaklaşımımız yok. Onun için safra kesesi taşlarından şikayet konusu olduysa, mutlaka ameliyat öneriyoruz.
Ameliyatın da bir çözüm olduğunu söylüyoruz. Eğer herhangi bir şikayet yapmamışsa yani taş tesadüfen tespit edilmişse, onu sessiz taş olarak sınıflıyoruz. Onlara da illâ ameliyat edelim diye yaklaşmıyoruz. Ama hastaların risk faktörlerini, hastanın yaşını, sağlık özelliklerini mutlaka dikkate almak gerekiyor.
Gebelik tabii ki özel bir dönem. İlk üç ay kritik dönemdir. O dönemde anne adaylarının ilaç alıp almama noktasında, safra kesesi taşı ameliyatı konusunda yani risk alıştırabilecek bütün faktörlerin noktasında çok iyi korunması gerekiyor, işin doğrusu. Gerekmedikçe, özellikle gebeliğin ilk üç ayında hastayı riske sokmamak gerekiyor.
Çocuğun organogenez dediğimiz, embriyonun gelişme süreci (embriyodaki organ sistemlerinin gelişimi), kritik dönemleri, o dönemdeki maruz kaldığı şeyler anomalilere, doğum düşüklüklere sebep olabiliyor. O açıdan bir risktir bu. Burada tabii öncelikle anneyi düşünmek zorundayız. Öncelik annenin sağlığıdır, annenin yaşam güvenliğidir.
Genel prensip açısından bu böyledir. O çerçevede eğer hayati bir şey yoksa anne açısından biz mümkün olduğu kadar, cerrahi bir şey düşünsek bile, bir ameliyat düşünsek bile, üçüncü ayı tamamlamasını bekliyoruz. 3 ay dolsun öyle yapalım düşüncesinde hareket ediyoruz. Bu dönemde ataklar geçirebilir hasta, eğer hayatiyet oluşmuyorsa, mükerrer ataklar olsa bile hastanın gerek sürecini normal seyirde tamamlaması için de elimizden geleni yapıyoruz. Yani ameliyatı doğumdan sonra olsun o risklere doğumdan sonra girsin, annelik süreci selamete erdikten sonra olsun diye de çaba gösteriyoruz. Genel yaklaşım bu şekilde oluyor.
Safra kesesi ameliyatı bugün laparoskopik dediğimiz yöntemle, yani kapalı yöntemle birkaç tane delik açılarak karın duvarına yapılabiliyor. Laparoskopik, kapalı ameliyatlar olarak Türkiye’de ilk uygulanan safra kesesi ameliyatı, genel cerrahi ameliyatlardan biri. Bütün dünyada altın standart tedavi, laparoskopik safra kesesi ameliyatı. Genel cerrahi camiası da bu konuda tecrübeli gerçekten. Kolay kolay komplikasyon yaratan ameliyatlar değil bunlar. Çok düşük komplikasyonlarda bunlar yapılabilir. Güzel sonuçlar elde ediyoruz doğrusu. Çekinmeye gerek yok.
Biz 30 yaşındaki bir hasta için safra kesesi ameliyatı nı önermeyi doğru buluyoruz. Zorunlu olmamak koşuluyla. Olası komplikasyonların, önemli problemlerin önlenmesi açısından. Taş yola düştüğünde problemlere sebep olabiliyor. Ya da o riskleri ortadan kaldırmamış oluyorsunuz. Tabi belli bir hasta grubunda şikayet yapsa bile, yapmaktansa da itina ediyoruz.
Hasta diyelim ki 80 yaşında, ağır bir kalp problemleri olan, akciğer yetmezliği olan bir hastada, safra kesesi ameliyatının gerçekten riskli bir anestezi süreci olacağı için mümkün olduğu kadar yapmamaya çalışıyoruz, sonuna kadar. Onları da o şekilde korumaya çalışıyoruz. Ama onlarda da eğer hastanın ağrıları devam ediyorsa, şikâyetleri sürekli tekrarlıyorsa, tabi o riskleri göze alarak, onları da ameliyat etmek zorunda kalıyoruz.
Safra kesesi ameliyatı için hazırlık, her ameliyatta olduğu gibi rutin bir hazırlık. Hasta aç karnına hastaneye yatırılıyor. Hastayı ameliyata alıyoruz. Genel anestezi altında oluyor bunlar. Karın duvarına, farklı yöntemler olmakla beraber genelde uygulanan, göbekten çizip onun üst kısmında yapılan 3 veya 4 adet port dediğimiz delik açılıyor. Bu deliklerden birine kamera giriyor, göbek kısmından. Oralardan da uzun el aletleri ile safra kesesini karaciğer yatağından güvenli bir şekilde ayırdıktan sonra karın içerisine alıyoruz. Ameliyat bu şekilde sona eriyor.
Safra kesesi ameliyatı ortalama bir saat sürüyor. Hasta bir gün mutlaka hastane ortamında tutulması gerekiyor. Bazen karın içine dren koyuyoruz, bazen de koymuyoruz. Ama hastayı mutlaka 24 saat müşahede altında tutuyoruz. Buradaki amacımız bir kanama olabilir. Çünkü damarları kesiyoruz, bağlıyoruz. Keseyi yataktan ayırıyoruz.
O bağladığımız yerden veya yatakta kanama olabilir. O yüzden onları gözlemlemek gerekiyor. Safra yataklarında, safra yollarında sızıntı olabilir. Bunları görüp gözlemlemek gerekiyor. Bir de tabi hastalarımızın erken dönem ağrıları olabiliyor. Bunların kabul edilebilir bir düzeye gelmesini bekliyoruz. Daha sonra 6 saat sonra hastalarımızı yürütüyoruz. Serum, ağrı desteği oluyor hastanede. Ertesi gün de bir problemleri yoksa vizitten sonra evlerine gönderiyoruz.
O da önemli bir konu aslında. Bu konuda muhalifim açıkçası. Günümüzde her şey bir hap şekline getirilip insanlara veriliyor. Tedavilerde de bu böyle. Kolaycılığa kaçılıyor. Gülaydın, hastaların özellikleri, yaşam tarzları farklılıkları, gözetilmeden pek çok şey yapılıyor. Bunun bir kusur olduğunu düşünüyorum tedavide. Kişiye özel bir tedavi olması gerekiyor.
Monoküler farklılıkların, ailevi özelliklerin, birçok özelliklerin dikkate alınması gereken bir tedavi modeline geçildi. Ya da işte beslenme modelini görüyoruz. Eskiden şöyle bir örnek vereyim, diyet programlarında bir kibrit kutusu kadar peynir diye başlardı. Hâlâ etkileri var bunların. Artık bunlar bırakıldı.
Kişiye özel bir diyet programı oluşturuluyor. Safra kesesi ameliyatı olmadan önce ya da şikayeti olan hastalarda o ağrıyı tetikleyecek hastanın şikâyetini ortaya çıkaracak beslenme içeriğinden biz hastaları uzak tutmaya çalışıyoruz. Bunlar nedir, hani klâsik bilgi olarak söyleyeyim, hâlâ da geçerliliği var.
Yumurta özellikle sarısı, ikincisi yağlı gıdalar. Çünkü yağlı gıdalar safra organının çalışmasını hızlandıran, aktive eden, ağrıyı da başlatan özelliğe sahip. O yüzden hastalarımızı yağlı gıdalardan, ağır gıdalardan, çikolata türü gıdalardan biraz uzak tutuyoruz. Tedavi olana kadar bunları yemeyin, bunlardan uzak durun diyoruz.
Bunları da hastalar gözlemlemiş oluyorlar zaten. Ameliyatımızdan sonra hastalarımıza benim önerim şu şekilde, bununla ilgili diğer hekimler listeler veriyorlar. Bu listeleri doğru bulmuyorum doğrusu.
Benim önerim şu şekilde oluyor. Sanki bir mide rahatsızlığı olan hasta gibi ben ortadan kaldırıyorum yağlı yeme, yumurta yeme yasaklarını.
Zaten gerekçeleri ortadan kalktığı için onları yiyebilirsiniz diyorum. Ama çok aşırı yağlı yememelerini de söylüyorum. Her şeyi yiyebileceğini söylüyorum. Genel Cerrahi Uzm. Dr. Nihat Gülaydın Sonuçta bir mide, bağırsak rahatsızlığı durumu yok ortada. Sadece safra kesesini almış oluyoruz. Sindirim sistemine bir müdahalemiz yoktur diye açıkladı. (HABER MERKEZİ)